Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erkan Göksu, Iraklı Türkmen gazeteciler Mustafa Kemal Yılmaz ve Reşat Salihi’nin katılımlarıyla gerçekleştirilen panelde Irak ve Suriye’deki Türkmenlerin tarihi, Irak Türkmenlerinin Birinci Dünya Savaşı’ndan bugüne yaşadığı zorluklar konuşuldu.
Vatandaşlarımızın, Irak ve Suriye başta olmak üzere yakın ve uzak coğrafyalardaki Türk varlığından habersiz olduğundan bahseden Prof. Dr. Erkan Göksu, “Irak’ta Suriye’de, Orta Asya’da, Türkistan’da ve diğer birçok yerdeki Türk varlığından bahsettiğimizde ‘Bunlar kim, kaç kişiler, ne zaman buraya gittiler? Varlıkları ne kadar ki siz bu coğrafyalara Türkmeneli, Türkistan isimlerini veriyorsunuz? Neye dayanarak böyle bir iddiada, böyle bir tasavvurda bulunuyorsunuz?’ gibi sorular ve tepkilerle sık sık karşılaşıyoruz. Lafı eğip bükmeden bu bilgisizlikle ilgili hata bize ait. Çünkü kişi bilmediği şeyle sorgulanmaz. Eğer biz bilen kişilersek, bunları en çok anlatması, dile getirmesi ve bilmeyenleri bilgilendirmesi gereken kişiler bizleriz. Bize hala bu sorular ve tepkiler yöneltiliyorsa demek ki çalışmalarımız yeterli olmamıştır. Burada hatamızı kabul etmemiz gerekiyor.” diye konuştu.
TÜRKLER KILIÇ ZORUYLA MÜSLÜMAN OLMADI
Son dönemde sosyal medyayı meşgul eden “Türkler kılıç zoruyla müslüman oldu” iddialarına yanıt veren Prof. Göksu, “Emeviler hakimiyeti yalnızca 90 yıl sürdü. Göktürklerin zayıfladığı dönemde Türk coğrafyasına girmeye başlayan Emeviler, bir kısım Türkleri esir olarak Irak ve Suriye’ye götürdüler. Bu dönemde müslüman olan Türk sayısı hayli az ve Türklerin büyük kitleler halinde İslam’a girişi Emevi dönemi sonrasını kapsıyor, 9. ve 10. yüzyıllarda Abbasi dönemini. Dolayısıyla sosyal medyada bahsi geçen Türklerin kılıç zoruyla müslüman olması iddiaları tarihsel gerçeklikle bağdaşmıyor. Kısacası Türkler İslam’ı kılıç kendi ellerindeyken rıza dahilinde kabul ettiler. Ayrıca Emevilerin, Orta Asya’yı istila girişimleri ‘cihat’ veya ‘fetih’ olarak tanımlanamaz. Bu dönemde Türklere karşı girişilen hareketler sınırları Kur’an ve Allah resulü tarafından çizilen cihat ve fetih anlayışından oldukça uzaktır. Bu hareketler ancak mücadele veya muharebe olarak ifade edilebilir.” diye konuştu.
Türklerin Abbasiler hakimiyetinde döneminde Irak ve Suriye’ye yoğun olarak askerlik maksadıyla yerleştirildiğini ifade eden Göksu zamanla Türklerin bölgenin ana hakimi olduğunu ve yönetim kademesine geçtiğini belirtti. “Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluş aşamasından itibaren gerek sistemli gerek iç liderlik kavgası gereği önemli ölçüde Oğuz beyleri ve boyları bu coğrafyaya göç etti. Maveraünnehir’de yaşanan sıkışmadan dolayı bu coğrafyaya büyük göçler yaşandı. Türkler hem askeri ve siyasi becerileri hem de giderek artan nüfus yoğunluğuyla bu bölgedeki hakimiyeti tamamen ele geçirdi. Bugün birtakım gayrıciddi çevrelerce dile getirilen Mervanoğulları bu bölgenin hakimiydi gibi iddialar gerçeklerle örtüşmüyor. Küçük yerel hanedanlar en fazla bazı il ve kasabalarda hakimiyet kurabildiler. Bu bölgedeki ana hakimiyet unsurunun Türkler olduğunun bilinmesi önemli.” diye ekledi.
ATATÜRK’ÜN VEFATIYLA YETİM KALDIK
Kerkük’ün son yüz yılını anlatan gazeteci Reşat Salihi Türkmenlerin Atatürk sonrası yaşadığı zorluklardan bahsetti ve “Musul ve Kerkük’ün kaderinin Lozan ile belirlendiğine dair yanlış bir genel kanı var. Kerkük ve Musul, 1926’da imzalanan Ankara Anlaşması ile Irak’a bırakıldı. Irak Türkmenlerinin belirli hakları ‘azınlık hakları’ kapsamında güvence altına alındı ancak uygulandığı pek söylenemez. Ancak bizim güvencemiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk idi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra 11 Kasım 1938’de Kerkük’ten TBMM’ye gönderilen mektupta “Yana kaldık; Tutuştuk yana kaldık, Gerdi cihan perdesini, Ata’dan yana kaldık…” hoyratı yer alıyor. 1938’den sonra Halaskargazi’nin öksüz ve yetim çocukları olarak kaldığımızın edebi bir ifadesi.” diye konuştu.
Türkmenlerin, Türkiye’ye bağlılıklarını vurgulayan Salihi, kendilerinin son yüzyılda uğradıkları katliamları sıraladı: “1924’te İngilizlerin Levi askerleri tarafından yapılan katliamda ilk şehidimiz Amine Han isimli Kerküklü bir hanımdı. 1946’da Kerkük’ün Gavurbağı parkında İngiliz askerleri ve Irak polisi tarafından başka bir katliama uğradık. Gavurbağı katliamıyla Türkmen memurlar öldürüldü.
Irak Cumhuriyeti’nin 1. kuruluş yıl dönümü olan 14 Temmuz 1959 tarihinde Türkmenler başka bir katliama uğradı. Bu katliamın failleriyse Türkiye’de kırmızı halılarla karşılanan Barzani’nin babası ve Irak cumhurbaşkanlığı yapmış Talabani’dir. 3 gün süren katliam boyunca Türkmen liderler Ata Hayrullah, Cahit Fahrettin ve Kasım Nefteci başta olmak üzere bir çok Türkmen öldürülüyor. Birçoğu diri diri gömülüyor, 13 yaşındaki Emel isimli bir kız çocuğunu öldürecek kadar cani ve terörist bir yapı vardı Türkmenlerin karşısında. Bizim canımızı yakansa o dönemin Türk hükümetinin yaşanan katliam ile ilgili resim ve belgelerin Türkiye’deki gazetelerde neşredilmesini yasaklamasıdır.
Türkiye’de kimi çevrelerce maalesef kahraman olarak görülen Saddam Hüseyin’in emriyle 16 Ocak 1980’de Abdullah Abdurrahman, Necdet Koçak, Rıza Demirci ve Adil Şerif Bağdat’da idam edildi. Aynı yılın 9 Temmuz’unda en büyüğü 29 yaşında birçok Türkmen genci şehit edildi. 28 Mart 1991’de iki ayrı katliam yapılıyor bize. Türkmenlerin bölgelerini Araplara açan, bizim nüfusumuzu azaltan cani Saddam Hüseyin’in askerleri Kerkük, Tazehurmatu ve Altunköprü’den topladıkları 135 Türkmen’i Altunköprü’de çocuk yaşlı demeden katletti. 1995 yılında ailesiyle birlikte zorunlu olarak Kerkük’ten göçe zorlanan 21 yaşındaki Zehra Bektaş petrol dökerek kendini yakıyor ve bu zalim kararı protesto ederken hayatını kaybediyor. Ailesi ölümünden 2 gün sonra ailesini sürgün ediyorlar. Saddam’ın bize uyguladığı zulmü kimse uygulamamıştır. Saymakla bitmeyen katliamlar 31 Ağustos 1996’da Erbil’de devam etti. 48 Türkmen’i alıkoyarak idam ettiler. Saddam, Irak’ın güneyindeki Araplara 30.000 dolar teşvik vererek Türkmeneli’ne göç ettirdi ve bölgenin demografisiyle oynadı. Saddam gittikten sonra IŞİD zulmüne maruz kaldık. Amirli’de 82 gün IŞİD’li canilere karşı savaştık. Irak Türkmenlerinin son asrı maalesef ki kanla yazılmıştır.”
TÜRKMENLERİN UZUN BİR SİYASAL MÜCADELE GEÇMİŞİ YOK
Irak Türkmenlerinin siyasi mücadele tarihini aktaran Iraklı gazeteci Mustafa Kemal Yılmaz verilen mücadelenin geliştirilmeyi muhtaç olduğunu belirtti ve “Türkmenlerin Osmanlı Devleti döneminde siyasi bir hareketliliğe sahip olmamaları 1950’lerin sonuna dek devam etti. 1959’daki katliam sonrası kültürel bir hareketlilik başladı ve Türkmen Kardeşlik Ocağı kuruldu. Ancak tarihin gördüğü en büyük Türk düşmanlarından biri olan Saddam Hüseyin tarafından bu organizasyona el konuldu.
Siyasi örgütlenmeden yoksun olan bizler 1988’de Milli Türkmen Partisi’ni ilk siyasi parti olarak kurduk. 1991 Körfez Savaşı sonrası ortaya çıkan Erbil’deki defakto idareden faydalanarak farklı farklı partiler kurulmaya başlanıyor. Ortak hareket etmenin getireceği yararları göz önüne alarak, İhsan Doğramacı’nın öneri ve girişimleriyle Irak Türkmen Cephesini kuruyorlar. 1995 yılında kurulan bu hareket ile Türkmenlerin gerçek anlamda bir siyasi mücadelesi başlamış oldu. ABD’nin 2002’de Irak’ı işgaliyle bu parti bir muhalefet partisi olarak kabul edildi ve resmi bir hüviyet kazandı. Her ne kadar Irak Türkmen Cephesi resmi olarak tanınıp Kerkük’e genel merkezini taşısa da Türkmenler 2010’lara kadar baskılara maruz kaldı. Amerikan askerleri Türkmenlerin evlerini özellikle daha fazla aradılar.” diye konuştu.
IRAK TÜRKSÜZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Türkmenlerin Irak’ta sayısının azaltılmasına ve bölgelerinin ellerinden alınmasına yönelik çalışmalar olduğunu dile getiren Yılmaz “Amerikalılar 140. Maddeyi Irak Anayasasına koyarak ‘tartışmalı bölge’ adı altında bir tanım ortaya attı. Bu maddeyle tüm Türkmen bölgelerini tartışmaya açabilirler. Hatta sırf bu yasa sebebiyle Kürt siyasi partileri demografiyi değiştirmek maksadıyla Kerkük ve diğer bölgelere nüfus kaydırıyorlar. Irak işgalinden sonra peşmerge Kerkük’teki tapu arşiv kayıtları yakılarak ve yağmalanarak Türkler kağıt üzerinde yok edilmek ve mülkleri elinden alınmak isteniyor. IŞİD’in Irak’taki saldırıları da ağırlıklı olarak Türkmen bölgelerine yöneldi. Amirli’de Beşir’de IŞİD’e karşı savaştık ve direndik. Ancak IŞİD işgali sonrası birçok Türkmen yerinden edildi ve IŞİD sonrası bu bölgelere başka insanlar getirilerek demografik operasyon çekildi. Türkmenlere yönelik bu eylemlerin temel amacı Kerkük’ü ve Irak’ı Türksüzleştirmek ve nüfusu eritmek.” diye sözlerini tamamladı.