MHP Erzurum Milletvekilimiz Prof. Dr. Kamil Aydın’ın Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi hakkında MHP Grubu adına konuşması
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde, tabii, hazırladığım konuşmadan önce bir iki kelam etmek istiyorum bugün tanıklık ettiğimiz, konuşulan şeyler ışığında.
Şimdi, demokrasinin birçok tanım var ama bilim insanlarınca, benim en çok hoşuma gideni; demokrasi, kurallı yaşama rejimidir. Yani hayatın her aşamasındaki, her evresindeki, her faaliyetimizde bir kurala atfen bir arada olma, hayatı idame ettirme rejimi adıdır. Dolayısıyla bir şarkıyı, çok sevdiğimiz bir şarkıyı ilk dinlediğimizdeki haz ile peş peşe, 50 defa dinlemek arasında çok büyük bir nüans vardır. Sevdiğimiz bir yemeği üç öğün yediğimizde, beklediğimiz hazzı bulamadığımız aşikârdır ya da seyrettiğimiz bir filmde, çok sevdiğimiz bir filmde ilk seyrettiğimizdeki duyduğumuz heyecan, şevk, memnuniyet 50’nci seyrettiğimizde pek fazla hükmünü gösteremez. Dolayısıyla gerçekten çok içselleştirip örneklemeye çalıştığımız gelişmiş Batı demokrasilerinde de parlamentolar belirli kurallar muvacehesinde işlevini görür. Yani nedir? Bir gündem ışığında çalışır. Ben de gündemi elime aldığımda bugün, ya, Sayın Başkanım bana böyle bir görev verdi dedim, Pakistan-Türkiye ikili anlaşmayla ilgili bir konuşma ama konuşulanlara baktım ki hiç de Pakistan’la ilgili değil, tamamen gündem dışı, farklı bir konuda odaklanmış durumda. Ama ben affınıza sığınarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’ne bağlı kalarak, inşallah bu ikili anlaşma konusunda gecenin bu saatinde bir şeyler söylemeye çalışacağım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Efendim, 81 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî duygularımla saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın hemen başında, bugünün ulvi manasının hilafına bir iki cümle ifade etmek isterim. Malumunuz bugün rahmet ve mağfiret kapılarının açılıp her türlü salih duaların kabul edildiği ve mübarek Ramazan ayının habercisi Berat Kandili’ni idrak etmekteyiz. Dolayısıyla bu gecenin, emrolunduğu gibi, ellerimizi semaya kaldırıp insanlığın, hassaten Gazze’deki Filistinlilerin içinde bulunduğu şerlerin define ve hayırların fethine vesile olmasını Yüce Mevla’mdan niyaz ediyorum.
Sayın milletvekilleri, aslında Türkiye ile Pakistan arasındaki güçlü ve dostane ilişkiler ağı Pakistan’ın 1947’deki bağımsızlığından sonra başlamadı. Geçmişi çok eskilere dayanan bir süreçten bahsediyoruz. İki ülke arasındaki sevgi, saygı ve muhabbet temelli dostluk ve kardeşlik hukuku köklü temellere dayalı, yüzyılları aşan bir süreci kapsamaktadır. Bu köklü ilişkinin en yakın ve en somut örneklerini bir çırpıda sıralamak gerekirse, hafızalarımızda kalıcı bir etki bırakan Pakistan halkının Türk İstiklal Harbi’nde sağladığı her türlü destekle kendini göstermektedir. Bunu bir arkadaşımız da çok sarih bir şekilde ifade ettiler. Gerçekten, o yedi düvele karşı mücadele verdiğimiz Kurtuluş Savaşı yıllarında çok açık ve net bir şekilde tavır koyup yanımızda olan ki o zaman da henüz devlet olmamış, bağımsızlığını ilan etmemiş ama bir ümmet düşüncesinden hareketle, bir Müslüman kardeş ülkenin sıkıntılarını kendi sıkıntısı kabul edip elinde avucunda ne varsa yüce milletimizle paylaşma şerefine nail olmuşlardır. Buna mukabil, bugünkü Türkiye-Pakistan yüksek düzeyli stratejik iş birliği çerçevesinde yapılan anlaşmalar sırasında, ilginçtir, naklen izledim, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in ifadelerinde de yer alan 2010 Pencap eyaletinde vuku bulan sel felaketinde de biz aynı kadirşinaslığı göstermişiz. İnanın, en yüksek makamdan oralara kadar gidilmiş, hatta hanımefendi köy köy dolaşmış, oradaki yaraların sarılmasında Türkiye’nin ne yapabileceğini, hangi yardımları nereye nasıl götürebileceğimiz konusunda bilgiler alınmıştır. Bu, tabii ki takdire şayan bir dostluk ifadesidir aynı zamanda. Şimdi, tabii, bunun öte yandan Pakistan’ın bir bağımsızlık sonrası ayakları üstünde durmaya çalıştığında aynen bugün Suriye’de yaşadıklarımıza benzer bir şekilde bağımsızlığını elde eden Pakistan’ın devlet olma, millet olma, kendi kendini idare etme gereğinin çok önemli bir şartı olan bir “rupee” dediğimiz parasını basma ihtiyacı duymuştur, onu da biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak deruhte etmiş ve İslamabad’a göndermişizdir. Yine bu da ayrı bir karşılıklı, ikili dostane ilişkilerinin bir göstergesidir. Karşılıklı dostluğun iyi günde kötü günde ete kemiğe bürünmesinin çok açık ve sarih bir diğer örneği de bizim 6 Şubatta gerçekten “asrın felaketi” dediğimiz, yaşadığımız depremdeki yine Pakistanlı kardeşlerimizin bize yönelik tavırlarıdır. İnanın deprem sonrası üst düzey ziyaretlerin en ilkini Pakistan Başbakanı yapmıştır deprem bölgesine. Bu da yine hafızalarımızda yer eden çok önemli bir gerçektir.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir rol model olarak ele alıp içselleştirerek kendi yönetimlerine bir örnek oluşturmaya çalışması da Pakistan’ın Türkiye’ye olan içten dostluk ve kardeşlik hukukunun bir ifadesidir. Bu bağlamda çok açık örnekler, şahsiyetler söyleyebiliriz ama aklımızda yegâne kalan iki önemli isim var: Biri devlet adamı Muhammed Ali Cinnah, ötekisi ise Pakistan’ın çok ünlü şairi, düşünürü, yazarı, filozofu ve onların ifadesiyle “allamesi” Muhammet İkbal’dir. Muhammet İkbal birçok eserinde, birçok şiirinde gerçekten bu bağımsızlık mücadelesini çok harika bir şekilde kelimelere dökmüş ve bunun da bir rol modeli olarak, ilham verici bir yapı olarak Pakistan halkına sirayet ettiğini ifade etmiştir. Buna mukabil bizim millî şairimiz Mehmet Akif de aynı övgüyle mukabelede bulunmuşlardır zatıalilerine.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti ise Pakistan’ın bağımsızlığından bugüne kadar yaşadığı her türlü felakette hep yanında ve desteğinde olmuş, dahası kangrene dönüşen ve yetmiş altı yıllık çözümsüzlük süreci içerisinde cebelleşen Keşmir sorununun çözümüne de net tavrını koymuştur. Bunu daha da açmak gerekirse özellikle yaklaşık iki yüz yıldır Keşmir’de yaşayan Müslümanların hiçbir Müslüman yönetim tarafından idare edilmemesi bir tarafa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı karar gereğince Keşmir’in geleceğinin ancak Keşmir halkının oylamasıyla belirlenmesi konusundaki tavrı Türkiye tarafından da kabul edilmiş ve mütemadiyen o günden bugüne kadar her türlü uluslararası platformlarda dile getirilmiştir. Her 2 ülkenin diğer önemli bir ortak mutabakatı da her 2 ülkedeki her türlü terörle mücadelede birbirlerine sağlanan açık ve net destektir.
Sayın milletvekilleri, ne güzel bir tevafuktur ki beş yıl aradan sonra bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı başkanlığında güçlü bir yürütme heyetiyle Malezya ve Endonezya sonrası Pakistan’a geçilmiş ve orada kültür, sağlık, enerji, ticaret, tarım, savunma, gıda, teknoloji başta olmak üzere birçok alanda 24 ikili anlaşma imzalanarak köklü dostluk ve kardeşlik temelli ilişkiler bir kez daha güçlendirilmiştir. Dolayısıyla, bunlara somut örnek vermek gerekirse 2018’de çok küçük çaplı bir ticari ilişki var iken özellikle savunma sanayisi ağırlıklı ama 2018’de bu, bir anda 4 MİLGEM Projesi kapsamında, 4 savaş gemisi yapımı ihalesi anlaşması ki bunun mali karşılığı 1 milyar dolar civarında ve çok geçmeden akabinde bizim 30 ATAK helikopter anlaşmamız gerçekleşti ki bu da 1,5 milyar dolar çerçevesinde bir ticari anlaşmaydı. Allah’a şükür, o güne kadar Pakistan’ın Türkiye’yle olan savunma sanayisi bağlantılı anlaşmaları devede kulakken artık bugün ilk 4, ilk 5 ülke arasında yer almaktayız. Dolayısıyla, ben bu gecenin ulviyeti muvacehesinde hepinize en kalbî duygularımla saygılarımı sunarken bu anlaşmaya da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına destek verdiğimizi belirtir, hayırlı geceler dilerim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FOTO HABER TURAN RECEPOĞLU