Ey Türk evladı! Hakikat ve asıl olan şey vatandır, vatan sevgisi imandandır. Vatan nutuk değil nasihattir. Vatan, bayrağa marşa ve arşa verilen yemindir. Vatan, Akif’in mısralarında yücelmektir, arşa kadar yükselmektir. Ey mevcudun manası, ecdadın mirası cennet vatanım! Asım’ın nesliyiz biz; vatan, millet, şeref ve haysiyet nedir biliriz; mabedimizin göğsüne namahrem eli değdirmeyiz. Biliriz Koçyiğit kervanında erler eksilmez, onur ve gururla bildiririz ki Türk’üz, Türk toprağına başka bayrak dikilemez!
Akif olmak, milletin makus talihini kaleminin gücüyle kırmak ve sevdasını mısra mısra millete anlatmaktır. ‘’Korkma!’’ nidasıyla yüreklere cesaret, gözlere ışık, gecelere gündüz olmaktır. Yüreğinden kopup gelen sevda sözcükleri ile kendi satırlarında şaha kalkmaktır. Ye’se esir olmuş günlerin inadına azimle yürümek durumda o milleti, hürriyeti kafese konulmuş bir kuş misali çırpınırken ‘Hürriyet Marşı’nı nakış nakış işleyen bir tutkudur gönüllerde. Göğsündeki iman ve vatan sevgisi ile zalime sesimizi duyuran haykırıştır semalarda. Akif, milletin cesaret ve azminin kararlılıkla çelikleşmiş ifadesidir kendi satırlarında. Yüreğindeki toprak ve bağımsızlık sevdasını hece hece konuşturandır o bembeyaz sayfalarda.
O, kalem ile tasvir edilmeye kalkışılsa sözcüklerin yetmediği günleri anlattığı istiklal defterinde:
Ölüm indirmede gökler ölü püskürtmede yer
O ne müthiş tipidir ki savrulur enkazı beşer
Kafa göz gövde kol çene parmak el ayak
Boşanır sırtlara vadilere sağanak sağanak
Dizelerinde olduğu gibi insanın insanlığından utandığı böyle bir harbi yüreğinden dökülen incilerle mısralarında dokudu satır satır. Yine aynı duygularla koca bir milletin ‘’İstiklal Marşı’’nı yazdı tek bir gecede. Bu marş özgürlüğümüze vurulmak istenen prangalara göğsündeki iman gücüyle verilen en sert cevap niteliğinde bir marştır. Hilkatin lâl kesildiği anda milletin göğsüne işlenen hürriyet feryadının sesidir. Bu marş ki koca bir ulusa ‘’Korkma!’’ diye başlayıp ‘’Hakk’’ ile son noktayı koyan tarihin ön sözünü yazan bir marştır. Bu marş harf harf, hece hece bütün yürekleri nikahlayan ve öyle kutsal bir marş ki başlı başına tarihlere sığmayan koca bir destandır.
‘’Eşele şu dağları örten karı
Ot değil onlar dedenin saçları’’
Mısralarıyla vatan toprağını kutsallaştıran Akif, yazdığı bu hürriyet destanında vatan uğruna verilen mücadelenin sesi oldu. Bu ses; onca şehidin, onca gazinin bir hilal uğruna kan kokan meydanlarda bayrağa rengini fısıldayıp Türk milletinin milli mücadeledeki eşsiz zaferini haykırıyordu.
Evet Sarıkamış’ta bedenlerimiz donmuş, Trablusgarp’ta Yemen’de yanmış olabilir lakin Çanakkale’deki eşsiz zaferle goncaları kül olmuş bedenlerimiz küllerinden diriliyor ve Akif, mısralarında susuzluğumuzu gideriyordu bir ırmak misali akan özgürlük pınarından.
Garba inat bir yaprak daha düşüyor takvimden. Mart’ın on ikisini yazıyor. Kafesin kilidini kırmış özgürce uçuyor artık kuş. Türk milletinin makus kaderini yenip tutsaklığa karşı verdiği savaşta galip geldiği gibi. Bayrak şanından ödün vermemiş dalgalanıyor, rüzgâra boyun eğmeden en tepelere yükseliyor. Vatan toprağına düşman girdi diye yılmamış savaşıyor. Onca duyguya tercüman olan Akif bekliyor şanlı milletin peşi sıra. Zaman durmuş, kan ağlayan vatan susmuş, Âkif’in dilinden dökülecekleri bekliyor.
12 Mart 1921… Kahraman Türk ordusuna ithafen koca bir milletin şanlı marşının yazıldığı tarih, Hakk’a bir dua, içimizdeki bağımsızlık sevdasını körükleyen şiire şairce bir bakıştır.
Serzenişin, çaresizliğin, yüreğimize vurulan prangaların son bulduğu mısralar kopuyordu en derinden. İstiklali yazmak için toplanıyordu onca şair ve Âkif’in kaleminden dillenmişti Asım’ın nesline mal olacak şiir. Avuç avuç umut dökülüyordu kaleminin ucundan. Dillerin, kalplerin coştuğu bu dizeler onun yüreğinden damlıyordu kâğıda. Âkif’in yüreğinden akan bu marş, milletin gönlüne işlenen dağlardan, taşlardan yankılanan hürriyet feryadının sesiydi. Ölüm musikisinin arşa yükseldiği bir anda gencecik fidanların arş-ı alaya naralar attığı, ölüme meydan okuduğu cesaretin aynasıydı. Bu marş, her satırda bir sonsuzluk hissi, bitip tükenmeyecek bir bağımsızlık sevdasıyla döküldü satır satır kırk bir dize Âkif’in dilinden sayfalara.
Akif; hakkı, direnişi, istiklali haykıran bir ses, zaferimizi mısra mısra soluklayan bir nefes, makus kaderi kalemindeki cümlelerle bertaraf eden yürek. Akif ki umutsuzluklara karşın yılmayıp Türk’ün zaferini dizelerinde yücelten, azmin düşüncesinde yükselen adam. Zifiri karanlıktan ışık tutuyordu milletine. Ye’si dağıtıp İstiklal Marşı’yla taçlandırıyordu bu büyük zaferi. Küçük bir toz zerresi iken rüzgâra kafa tutuyordu. Bağımsızlık sevdasını semalara kazıyor ve bu milletin esarete boyun eğmeyeceğini ilmek ilmek işliyordu kâğıda. Onca şehit kanıyla bezenmiş asil bayrağımın ayaklar altında serilmeyeceğini yazıyordu dizelerinde. Bayrağını bu muhteşem dizelerinde göndere çekiyor ve ezanın da bu marşın da ilelebet gök kubbede dinmeyeceğini tüm dünyaya haykırıyordu.
İstiklal Marşı Türk’ün azim ve dirayetinin, şanlı zaferinin simgesiydi. Türklüğümüzü taçlandıran marş için ‘’O benim değil milletimin eseridir.’’ dedi ve armağan etti ecdadına, kahraman ordusuna. Mütevaziliğinden parçalar buluyordum mısralarında. Safahat’ında dahi yer vermediği bir şiiri alıyordu kaleme. Biliyordu ki bu marş, kurtuluş mücadelesinin ön sözüydü. Yeniden doğuşun, ayaklanışın, bir daha asla yıkılmayışın…
Bu denli tutkuyla yazılan bu şiir Türk milleti Türk’ün ezelden beridir hür kimliğiyle tüm dünyaya hükmediyordu. Zalimin mutlak zulmü yerle bir oluyor, mazlumun ahı sarıyordu dört bir yanı. Akif vatan sevdasıyla yanan yüreklere su serpiyor, sesleniyordu şanlı bayrağın gölgesinde:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır hür yaşamış bayramın hürriyet
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!
Ezelden ebede verilmiş sözüm, özüm, vatanım! Hangi akıl düşünür her kelimesi istiklal ve istikbale açılan mısralarından vazgeçeceğimizi? Peki hangi göz görür bayraksız? Hangi dil konuşur Kur’an ’sız? Hangi kulak duyar ezansız? Gök kubbe altındaki ezana, kudretiyle her şeyi yaratan Allah’a, vatan uğruna kendini feda eden şühedaya ve buram buram vatan kokan Akif’in mısralarına ‘Asım Nesli’ olarak ant olsun ki ecdadın mirasına her ne pahasına olursa olsun sahip çıkacak ve gelecek nesillere de böyle aktaracağız.
Biliriz ki ateş olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur dönmek bilmez yürürüz
Ey Türk milleti! Türk gençliği olarak size sözümüz atam Bilge Kağan’ın dediği gibi üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe ilimizi ve töremizi kimse bozamayacaktır ve de İstiklal Marşı Müslüman Türk milleti için ebet müddet bir dua olarak kalacaktır.
Salih Yeşilyurt Erzurum/ Palandöken